İçeriğe geç

Grip olmak iyi bişey mi ?

Hastalık, Güç ve Toplum: “Grip Olmak İyi Bir Şey mi?” Sorusu Üzerine Siyaset Bilimsel Bir Okuma

Bir siyaset bilimci olarak bazen en sıradan görünen olaylarda bile iktidarın izlerini görürüm. Grip basit bir rahatsızlık gibi görünür; ama bedenin devlete, bireyin sisteme, vatandaşın otoriteye karşı konumunu gösteren küçük bir politik deneydir aslında. Grip olmak iyi bir şey midir? Sorunun tıbbi yanıtını değil, siyasal anlamını aramak gerekir. Çünkü her hastalık, bir düzeni görünür kılar — kimin korunabildiğini, kimin korunamadığını, kimin üretime devam ettiğini ve kimin sistem dışına itildiğini.

Devletin Beden Üzerindeki Gücü

Michel Foucault’nun “biyopolitika” kavramı tam da bu noktada devreye girer. Devlet, vatandaşın bedenini yalnızca yönetmez, onu disipline eder. Sağlık politikaları, bağışıklık kampanyaları, karantina yasaları… Hepsi birer iktidar pratiğidir. Grip gibi yaygın hastalıklar, bu pratiğin nasıl işlediğini gösterir. Kim aşı olur, kim olmaz? Kim işe gitmezse maaşını kaybeder? Kim evde bakım alabilir, kim alamaz? Her yanıt, görünmeyen bir güç ilişkisini açığa çıkarır.

Grip olmak, bir anlamda devletin sınırlarını test etmektir. Vatandaşın direnci, bedenin direncine benzer: biri mikrobiyolojik, diğeri siyasal. Devletin “sağlıklı toplum” ideali, aslında itaat eden bedenler üretmeyi amaçlar. Dolayısıyla grip, sistemin bu ideali karşısında küçük bir arıza, bir itaatsizlik anı gibi de okunabilir.

Kurumsal Düzen ve İdeolojik Grip

Her kurum — hastane, okul, fabrika, medya — birer ideolojik aygıttır. Grip salgınları döneminde bu kurumlar, “sağlık” kavramı üzerinden kendi düzenlerini yeniden üretir. Medyada dolaşan “korunma tavsiyeleri” ve “hijyen söylemleri” yalnızca bilgi değil, bir davranış kodudur. İdeoloji, bireye ne kadar hastalanabileceğini bile söyler. Bu yönüyle grip, sadece bedeni değil, zihni de ele geçirir.

Örneğin, üretim odaklı kapitalist toplumlarda grip, verimlilik düşmanı olarak kodlanır. Çalışamayan birey, sistem için “geçici bir arıza”dır. Bu nedenle birçok çalışan gripken bile işe gider — çünkü kurumsal kültür, iyileşmeden çok “devam etmeyi” ödüllendirir. Böylece hastalık, bireysel bir deneyim olmaktan çıkar, kurumsal bir performansa dönüşür.

Erkeklerin Stratejik, Kadınların Katılımcı Yaklaşımı

Toplumsal cinsiyet rolleri, sağlıkla ilgili tutumlarda da belirgindir. Erkeklerin güç odaklı bakışı, hastalığı bir “zayıflık göstergesi” olarak algılar. Bu nedenle birçok erkek, gribi hafife alır, “dayanıklılık” üzerinden kendini tanımlar. Bu tavır, sadece bireysel değil, patriyarkal bir reflekstir: güçlü görünmek, toplumsal statüyü korumaktır.

Öte yandan kadınlar, toplumsal rollerinde bakım ve dayanışma merkezli bir yaklaşım benimsedikleri için, gribe karşı kolektif bir strateji geliştirirler. Evdeki herkesi koruma, çevreyle bilgi paylaşma, çözümü birlikte arama eğilimindedirler. Bu tavır, siyasal düzlemde de demokratik katılımın mikro bir yansımasıdır. Erkeklerin stratejik bireyciliği ile kadınların işbirlikçi duyarlılığı birleştiğinde, toplumsal dayanıklılık artar. Belki de “iyi bir grip”, toplumun bu iki yönünü dengelemeyi öğrenmesidir.

Grip ve Vatandaşlık: Bedenin Politikası

Vatandaş, devlete karşı hak talep ederken çoğu zaman sağlığı üzerinden konuşur: “Aşı hakkı, ücretsiz tedavi, izin günü…” Bu talepler, modern demokrasinin temel taşlarıdır. Grip olmak burada bir metafora dönüşür: vatandaşın zayıfladığı anlarda devletin nasıl davrandığını gösterir. Devlet şefkatli mi olur, yoksa cezalandırıcı mı? Hastalanan birey dışlanır mı, desteklenir mi? Bu sorular aslında rejimin karakterini ortaya çıkarır.

Bir toplumun demokrasi seviyesi, kriz anlarında ölçülür. Grip gibi basit görünen bir sağlık krizi, vatandaşlık bilincini test eder. Eğer insanlar birbirine karşı sorumluluk hissediyorsa — maske takıyor, dinlenme hakkını savunuyor, dayanışma kuruyorsa — o zaman siyasal beden sağlıklıdır. Ama eğer hastalık bireysel bir utanç, toplumsal bir tehdit haline gelmişse, orada demokrasi değil, disiplin ideolojisi hüküm sürüyordur.

Provokatif Bir Soru: “Toplum Hasta Olmadan İyileşebilir mi?”

Belki de asıl sorulması gereken budur. Hastalık, sistemin kendi çelişkilerini açığa çıkaran bir aynadır. Her grip dalgası, toplumsal dayanıklılığın değil, toplumsal eşitsizliğin sınavıdır. Kim doktora ulaşabiliyor, kim ulaşamıyor? Kim ücretli izin alabiliyor, kim alamıyor? Bunlar sadece sağlık değil, adalet sorularıdır.

Grip olmak iyi bir şey midir? Belki de evet — eğer bu durum, toplumu kendi kırılganlığını fark etmeye, dayanışma refleksini güçlendirmeye ve bedenin siyasetini yeniden düşünmeye zorluyorsa. Çünkü bazen iyileşmenin yolu, önce hastalığı kabul etmekten geçer.

Sonuç: Bedenin Direnci, Toplumun Geleceği

Grip, yalnızca bir virüs değil; bir toplumsal metafordur. Devletin gücünü, bireyin özgürlüğünü, cinsiyet rollerini ve kurumsal ideolojileri aynı anda görünür kılar. Bu yüzden siyaset bilimi açısından “grip olmak” küçük bir biyolojik olay değil, büyük bir siyasal göstergedir. Bedenin zayıflığı, bazen toplumun kendini yeniden kurması için gereken uyarıdır.

Sonuçta mesele şu: İyileşmek, sadece ilaçla değil; farkındalıkla mümkündür. Grip, bize hem bedensel hem siyasal bir bağışıklık kazandırabilir — yeter ki her öksürükte yalnız mikrobu değil, sistemi de sorgulayabilelim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

deneme bonusu veren siteler 2025
Sitemap
ilbetgir.netsplash